Atatürkçü
- Bora Erkal
- 8 Nis 2021
- 1 dakikada okunur
Ne zaman İzmir Marşı’mızı duysam, duygulanırım.
Ne zaman “Ankara’nın taşına bak” diye başlasalar, gözüm yaşlanır.
Ne zaman İstiklal Marşı’mız okunsa, içim coşar...
Atatürk’ü de babam gibi severim. Nasıl ki babama laf edildiğinde üzülürsem, Atatürk’e de kötü söz söylendiğinde üzülürüm.
Ama insandır, her insan gibi de kusurları vardır. En basit örneği ile, kendine yeterince bakamamış, sağlığını koruyamamış, çok erken ayrılmıştır aramızdan. Bu nedenle, tıpkı babamı eleştirdiğim gibi, gerektiğinde Atatürk’ü de eleştirebilirim. Zaten böyle anlaşılır insanların değeri. Eleştirdikçe, sorguladıkça, öğrendikçe idrak ederiz gerçeklere. Neyi neden ezberlediğimizi bile bilmeden, tanımadan, sırf öyle istendiği için ya da topluma ayak uydurup birilerine farklı görünmek için, kimseyi ne sevebiliriz, ne de kimseden nefret edebiliriz.
Her yere büstünü dikmekle, heykelini yaptırmakla, her bulduğumuz duvara resmini asmakla Atatürkçü olunmaz. Yakasına daha büyük rozetini takan, her fırsatta gözümüze sokan da daha fazla Atatürkçü olmaz.
Bu yüzden, bu millete en çok zarar verenlerden biri de, sözde Atatürkçü geçinenlerdir. Sorsanız, çoğu ilkelerini bile sayamaz ama konuşmaya geldiğinde mangalda kül bırakmazlar.
Dinci kime denir, “Din Birliği” konulu yazımda açıklamıştım. İşine geldiğinde Atatürkçü olanların da dincilerden farkı yoktur.



"Millete en çok zarar verenlerden biri de, sözde Atatürkçü geçinenlerdir. ' katılmamak elde değil.