Din Şirketleri
- 18 Nis 2021
- 3 dakikada okunur
Ramazan ayı vesilesiyle, dindarlara değil ama dincilere inat, peş peşe gelecek birkaç yazıda, kendimce biraz felsefe yapmak istiyorum din üzerine. Bunu özellikle devlet işlerimizde insanların din inançlarını sömürmeyi adet edindiğimiz için yapmak istiyorum.
“Allah yoktur” diyebilirsiniz. Bütün kainatın oluşumunu ve insanlığın evrimini bilimsel olarak teorilerle açıklayabilir ve kimi kanıtlarla bu teorileri güçlendirebilirsiniz. Ama Allah’ın olmadığını bilimsel olarak ispat edemezsiniz. Yine de yokluğuna inanmak da, nihayetinde bir inançtır ve Allah’ın varlığına inanlar içinse, bu insanlar hakkında hüküm verecek olan sadece ve sadece Allah’tır. Yani müminlere, Allah’ın varlığına inanmayan insanlara bile saygı duymak ve doğru yolu buluncaya kadar onların iyiliğini istemek düşer.
Zaman, büyük bir patlama ile birlikte başlamışsa ve o andan itibaren her şey, milyarlarca yıl boyunca sayısız olasılık içerisinde meydana gelen bir tesadüfler zincirinden ibaret olsa bile, atomdan galaksilere kadar bilebildiğimiz her nesnede, her canlıda var olan kusursuz bir düzenin önceden planlı olduğuna, hiçbir şeyin vardan yok, yoktan var olamayacağına, bu zamanın öncesinde bile, insan aklıyla bilebilmemizin mümkün olmadığı müthiş bir iradenin, yaratıcı bir gücün varlığına inanırım. Bunu da ispat edemeyiz ama bu inanç bana huzur verir. Bu dünyadaki hayatımızın bir sınav olduğuna, ahiret inancının günlük hayatımıza bir düzen getirmesi gerektiğine, bu manada iyi ve kötüyü ayırt edebilme sorumluluğumuz olduğuna inanır, aksi takdirde yaşanabilecek bir karmaşadan korkarım.
Bence var oluşumuzdan dünyadaki yaşama sebeplerimize kadar, günlük hayatlarımızdaki algılarımızda, verdiğimiz kararlarda, seçimlerimizde, acımızda, sevincimizde, gelecekle ilgili hayallerimizde, kader anlayışımızda, ölüm korkumuzda bize huzursuzluk veren, dünya hayatımızdaki asıl sıkıntı, seçtiğimiz yoldaki din anlayışımızdır.
Bulabildiğim en güncel 2010 yılındaki bir rapora göre, dünya üzerindeki 6,9 milyarlık insan nüfusunun 2,2 milyarı Hristiyan, 1,6 milyarı Müslüman, 1,1 milyarı dinsiz ve geriye kalan 2 milyar insan diğer dinlere mensup. Allah’ın birliğine inanıyorsak ve hepimizi yaratan aynı güçse, nasıl oluyor da bu kadar farklı inanç ve her birinin milyarlarca takip edeni, her bir inanca göre yoldan çıkmış “diğerleri” var?
Dahası semavi dinlerin hiç biri de kendi içinde bir bütün değil. Örneğin İslamiyet’te bile, birden fazla mezhep, birbirinden farklı ibadet biçimleri ve yorumlar mevcut. Kuran-ı Kerim’in orijinalinin korunduğuna ve değiştirilemeyeceğine inanıyorsak, Allah’ın emirleri, neden farklı alimlerce farklı yorumlara sebep verecek kadar anlaşılmaz olsun ki?
Tüm insanlar için yazılmış bir kitapta amaç, okuyan herkesin anlayabilmesi midir, yoksa kimilerinin iddia ettiği gibi, ancak Arapça bilip sonrasında öne sürülen ilimleri yutmuş ermişler anlatmadıkça anlaşılmaz olması mıdır? Çocukluğumdan hatırladığım kadarı ile her evin duvarında özel çantalar içerisinde muhafaza edilmesi gereken kutsal bir süs eşyası gibi durması, bırakın okuyup anlamayı, el sürmenin bile tuhaf karşılanması da bu yüzden midir?
Bu yüzden mi, Müslüman olduğumuzu söylediğimiz ve buna inandığımız halde, onlarca hatta yüzlerce kitap okuyanlarımız bile, hayatı boyunca bir kez olsun, Kuran Kerim’i okumaz, okumamıştır? Okuduğumuzda bile anlamayacağımıza inandırıldığımız için mi okumayız, yoksa anladığımız zaman bize ezberlettiklerinden vazgeçmek, doğru bildiklerimizi sorgulamak zorunda kalmakla korkutulduğumuz için mi? Kesinlikle anlamayacağımız varsayılan konuları deşerek dinden imandan çıkmakla korkutmazlar mı bizi? Sorguladıklarımızla, bizlere neyin günah neyin sevap olduğunu anlatmayı görev edinenlere karışmaz, işlerini bozmaz mıyız? Bu yüzden mi gönüllü olarak kabul ederiz sorgulamadan teslim olmayı, birilerinin ağzından her çıkanı kabullenmeyi ve güdülmeyi? İnanıyorsak eğer, bizi yaratan yüce Rabbimizin bizden istediği bu olabilir mi?
Örneğin hepimize ezberletmişlerdir. Sünni mezhebine göre büyük önem arz eden 5 şartı vardır İslam’ın: Şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, hacca gitmek. Ömrü boyunca zekat verebilecek ekonomik güce sahip olamayanlar ya da çeşitli sebeplerle hacca gidemeyenler bu şartları yerine getiremezse ne olacak? Özellikle 5 şartım var demiyor Rabbimiz ancak Kuran-ı Kerim’deki tüm ayetlerin Allah emri olduğuna inanıyorsak, yalan söylememek, hak yememek, gıybetten uzak durmak, nefsimizi terbiye etmek mesela, daha az önem içeren şartlar mıdır?
Oysa Kuran-ı Kerim’e göre, Allah adına emir buyurmak, Allah’ın kelamına ortak olmak, Allah’tan başka ilahlar edinmek, özetle şirk koşmak da azap verici, elim cezaları olan günahlardandır.
Okumaz ve anlamazsak, neyin Allah’tan, neyin kuldan geldiğini nasıl ayırt edebiliriz? Allah’a şirk koşanları ve din şirketlerini nasıl tanıyabiliriz?
Comments