top of page

Kanal İstanbul

Kayıtsız şartsız milletinmiş gibi görünen egemenliğimizi temsil edenler, meclisimizdeki siyasi partiler ve hükümetlerdir. Oysa dünyamızı yönetenler hükümetler değil, sermaye sahipleridir.


Bu yüzden neredeyse tüm dünyada, mevcut seçim sistemleri ve siyasi düzenle oynanan, demokrasiymiş gibi yutturulmuş bir oyun var. Hiçbiri bizi temsil etmeyen partilerden birini, yani kötünün iyisini seçmeye ya da hiçbirine oy vermeyerek gerçek irademizi ortaya koyamadan susmaya mecbur kalırız. Özgürlük, bağımsızlık, eğitim, sağlık, adalet, ekonomi, eşitlik, şiddet, trafik…çözümünü bulamadığımız bütün şikayetlerimizin, koruyamadığımız tüm haklarımızın kaynağındaki asıl sıkıntı budur: Seçmek zorunda kaldığımız ama bizim şikayetlerimize çözüm bulmaktan çok, sermayeye hizmet eden, bizden daha fazla faydalanabilmeyi amaç edinmiş siyasiler.


Devletin gücünü elinde bulunduran, kanunları koyan ve değiştirenleri değiştiremedikçe, siyasi kadroları ve mevcut sistemi düzeltemedikçe, gerçekten demokrasiye kavuşamadıkça, bitmeyecektir bu masal.


İnsanların fikirlerini de bir çırpıda değiştiremeyiz. Haklı da olsak, ikna edebilmek emek ister, sabır ister çünkü insanlar ezberlediklerini ya da inandıklarını değiştirmeye karşı, refleks olarak direnç gösterir. Bu yüzden “Bu doğrudur” demektense, doğru soruları sormak daha etkilidir diye düşünüyorum. Zira samimiyetle cevap bulmaya yeltenenler, aklın yolu birdir, gerçeği görür ve kendi bulduğu doğruyu sahiplenir, daha kolay ikna olurlar.


Bir de, dünya üzerindeki her eylemin görünen sebepleri, gerçek sebeplerinden çok ama çok farklı olabilir, bu yüzden çoğu zaman kimin iyi, kimin kötü niyetli olduğunu anlamamız imkansızlaşır. Hele ki görüntü bulanıksa, görebilmek daha da zorlaşır. Bu yüzden en doğru metot, sonuçlara bakmaktır. Eylemin sonuçları kime yaramıştır, kime hizmet etmiştir? Sonucu okuyabildiğimizde sebepleri de görürüz.


Emekli amirallerimizin bildirimde bulunduğu metin, ömürlerini bu vatanın savunmasına adamış ve Boğazlarımız hakkında herkesten çok bilgisi olan insanların kullandıkları ifade özgürlüğü ile endişelerini dile getirmeleridir. Hemen sonrasında, hiç de şaşılmayacak bir biçimde, farklı kutuplar, karşılıklı hakaret yarışına girerek, bir kez daha gerçekleri bulandırmıştır.


Ortalama 60 yaşın üzerinde olan emekli subayların beylik tabancaları ile darbe girişiminde bulunduğunu ya da darbe çağrısı yaptığını iddia etmek komiktir. Ayrıca, millete hizmet veren, tarafsız olması gereken devlet memurlarının siyasete karışması doğru değildir fakat emekli memurların, her vatandaş gibi, siyasi fikirlerini açıklamasında bir mahsur yoktur. Yani laf cambazlarının dilediğine “siyaset yapma!” demesi sadece işlerine gelmediğindendir. Siyaset bir bilimdir, bir sanattır ve sadece hükümetlerin, partilerin ya da üyelerinin tekelinde değildir. Kaldı ki, devlet memurlarının bile akıl almayacak suç unsuru barındıran söylemlerine suskun kalanların, emekli amirallerimize yağdırdığı hakaretler ikiyüzlülüktür. Ancak her eylem sorgulanabilir, nitekim hepsi de sorgulanıyor. Elbette, bizim de soracaklarımız vardır:


- Bu bildirim neden tarihimizde her darbede karşılaştığımız bildirimleri andırmaktadır? Neden gece yarısı yapılmıştır? Daha farklı ve açıklayıcı, milletimizi aydınlatıcı bir bilgilendirme yapılamaz mıydı?


- Zamanlamasının tam da Rusya-Ukrayna gerilimine denk gelmesi rastlantı mıdır?


- Zekalarından ve ileri görüşlü olmalarından şüphe etmeğim bu kıymetli emekli komutanlarımız, bu bildiriyle, “Kanal İstanbul” savunucularına bundan daha güzel bir ortam hazırlayamayacaklarını göremediler mi? Bu riski neden aldılar?


Yanlış bir söylemde bulunmamak için Lozan Barış Antlaşması’nın sadeleştirilmiş Türkçe metnini (https://www.ismetinonu.org.tr/lozan-baris-antlasmasi-tam-metni/) ve Montrö Sözleşmesi’nin (https://www.kiyiemniyeti.gov.tr/userfiles/file/mevzuat/Montreux%20Boğazlar%20Sözleşmesi.pdf) tam metnini bir kez daha okudum. Yine herkesin bilir bilmez konuştuğu bir dönemde olduğumuzdan, sizin de kafanız karıştıysa, ilgili metinlere, verdiğim bağlantılar üzerinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca Montrö Sözleşmesi’nin getirilerini merak edenler için de, 2016’da “Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi” nde yayımlanmış “Türk Boğazlarının Önemi ve Montrö Sözleşmesi ile Sağlanan Denge Rejimi” konulu yazıyı kaynak gösterebilirim: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/342898


Gelelim Kanal İstanbul’a:


- Kanal İstanbul neden gereklidir? Fay hattına, ekolojik dengeye, denizlerin temizliğine, keşmekeş haline dönen İstanbul trafiğine, askeri stratejimize ve lojistik imkanlarımıza olumlu ya da olumsuz etkilerine hiç değinmeden soruyorum bu soruyu zira gösterilen gerekçeler bunlar değil.


- Süveyş Kanalı’nın ticaret gemilerine sağladığı muazzam bir avantaj vardır. Sözgelimi Yunanistan’ın Atina Limanı’ndan kalkıp Pakistan’ın Karachi Limanı’na gidecek olan bir gemi, Afrika Kıtası’nı dolaşması halinde yaklaşık 10.100 mil seyir yapacakken, Süveyş kanalını kullanarak yaklaşık 3.500 mil sonra seferini tamamlar. Bu geminin ortalama hızı saatte 10 mil olsa, 42 günlük bir seyir süresindense, Süveyş Kanalı geçişiyle seferini 15 günde tamamlar. Günlük işletme kirası USD 50.000 olan bir gemi, sefer süresi ve yakıt tüketiminden toplamda 1 ila 2 milyon dolar arasında tasarruf edeceğinden, bu paranın bir kısmını seve seve geçiş ücreti olarak kanal idaresine öder, her iki taraf da kazanır. İstanbul Boğazı’nın hemen yanına açılacak olan bir kanalın coğrafi avantajı nedir? Tercih edilir bir alternatif geçiş yolu olması nasıl sağlanacaktır?


- Montrö Sözleşmesi’nin değişmez maddesi, ticari gemilerin geçiş ve ulaşım özgürlüğünün sürekliliğidir. Bununla birlikte, her ticari geminin tonajına bağlı olarak devletimize ödediği sabit, yani arttırabilmemizin mümkün olmadığı bir geçiş ücreti vardır. Gemilerin Kanal İstanbul geçişleri için daha az bir ücret alınmayacaksa, zaten İstanbul Boğazı’ndan geçiş hakkı olan bir gemi, neden Kanal İstanbul’u tercih etsin?


- Özellikle kış aylarında boğaz trafiğinde bir yoğunluk olduğu, kimi ticari gemilerin geçiş yapabilmek için bazen günlerce beklemek zorunda kaldığı doğrudur. Bu yoğunluğu ve beklemeleri azaltmak kesinlikle trafiği rahatlatır. Ancak gemiler Kanal İstanbul geçişini kullansın diye, İstanbul Boğazı geçişleri kasten yavaşlatılacak mıdır?


- Seyir güvenliği açısından, Türk Boğazları en riskli kanal geçişlerinden biridir. Buna karşın yıllar içerisinde, özellikle Rusya’daki ve Hazar Denizi’ndeki petrol ve doğal gaz kaynaklarının uluslararası ticaretindeki artışla, Boğazlarımızdan geçen gemilerin, bilhassa tehlikeli yük sınıfı kargoları taşıyan gemilerin sayısı artmıştır. Ancak bu gemilerin geçişleri esnasında kılavuz kaptan veya römork hizmeti alma mecburiyeti yoktur ki bu da egemenliğimizin kısıtlı olduğu bir diğer husustur. Kanal İstanbul’da seyir güvenliği nasıl sağlanacaktır? Zorunlu kılavuzluk ve römork hizmeti verilecekse, geçiş ücreti, İstanbul Boğazı geçiş ücretinden nasıl daha ucuz olacaktır? Daha ucuz olacaksa, hem yeni bir kanal açıp, hem daha fazla hizmet verip, hem de İstanbul Boğazı’ndan geçmesi halinde alacağımız ücretin daha azını almamızın bize ne getirisi olacaktır? Yok, ücreti aynı kalacak ve zorunlu kılavuzluk ve römork hizmeti de verilmeyecekse, kanalın seyir güvenliği nasıl daha fazla olacaktır?


- Dünya üzerindeki ticaret hacmi, çalışan gemiler ve bu gemilerin çalıştığı bölgeler çok değişmez. Bir geminin inşası, ihtiyaca göre planlanır ve aylar sürer, genellikle de hurdaya çıktıkça yenisi yapılır. Gemi sayısı nüfusa göre, otomobil ihtiyacı gibi artış göstermez. İstanbul Kanalı bölgemizdeki deniz ticaretinde ve geçiş yapan gemi sayısında bir artış mı sağlayacaktır?


- Montrö Sözleşmesi’nin süresi 20 yıl olarak belirlenmiştir, yani süresi dolmuştur. Ancak anlaşmaya göre, taraf devletler aksi bir bildirimde bulunmadıkça yürürlüktedir. Bu durumda, anlaşmaya taraf devletlerden birinin, devletimizin izlediği bir politikadan rahatsız olması halinde, anlaşmanın iptalini istemeye hakkı var mıdır?


- Montrö Sözleşmesi’nin en önemli konularından biri de Karadeniz’e kıyı devletlerin güvenliğinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nce teminat altına alınmasıdır. Diğer devletlerin askeri gemileri, geçiş için ön bildirim yapmak zorundadır. Devletimizin belirlenen tonajı aşan askeri gemilerin geçişlerini engelleme hakkı vardır. Ayrıca barış durumu, savaş durumu ve savaş tehdidinde bulunma durumu olarak 3 ayrı durum tanımlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin savaş tehdidinde ya da savaş içerisinde bulunması durumlarında egemenlik hakları, devletimiz lehine daha geniştir. Ne var ki, anlaşmanın taraflarından biri, imzalandığı tarihteki S.S.C.B.’dir. Şimdi bu devlet bölünerek, bağımsız devletlere ayrılmıştır. Bu durumda, örneğin Ukrayna ile Rusya, karşılıklı savaşa girse ve Ukrayna, Rusya’ya karşı A.B.D. ile müttefik olsa, A.B.D. savaş gemileri de bir şekilde Karadeniz’e çıkmak istese, Montrö Sözleşmesi geçerliliğini korur mu?


- Montrö Sözleşmesi’nin iptali halinde, yeniden düzenlenecek uluslararası yeni bir sözleşmenin tarafları kimler olacaktır? Yıllardan bu yana savaş gemileriyle Karadeniz’e çıkabilmenin yollarını arayan A.B.D., yeni sözleşmeye taraf olacak mıdır? Bu sözleşmede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mevcut haklarından daha fazlasını elde edebilmesi mümkün müdür?


- Kanal İstanbul, Boğazlar üzerinde, özellikle seyir güvenliğinin tesisi noktasında gerçekten kısıtlı olan mevcut egemenlik haklarımızı, söylendiği gibi tam egemenlik sağlayabileceğimiz bir duruma mı getirecektir yoksa mevcut haklarımızı da kaybetme riskimizi mi taşımaktadır?


- Bütün bu soruların ışığında, Kanal İstanbul projesinin doğuracağı sonuçlar kimlere yarayacaktır?


Sonuçları görmek kadar, perde arkasında kalan oyuncuları görebilmek de önemlidir. Bunun için de yine çok basit bir metodumuz var: Parayı takip et.


- Ekonomik olarak, USD ile TL makasının gittikçe açıldığı, dış borçlarımızın yıl be yıl katlandığı bir dönemde, maliyetini telaffuz bile edemediğim Kanal İstanbul projesinin finansını karşılayabilecek kaynağımız var mıdır? Finansı nasıl sağlanacaktır? Hangi kurum ve kuruluşlardan, ne faizle borç alınacaktır, milletimiz ne kadar daha borçlanacaktır?


- Sağlanan kaynaklar hangi müteahhit şirketlere aktarılacaktır? Bu şirketlere, yeni yapılan otoyollarımız ve köprülerimizde olduğu gibi, belirli bir sayıda geçiş taahhüdü verilecek midir? Geçiş sayısı, taahhüt edilen sayının altında kaldığında, milletimiz ayrıca borçlanacak mıdır?


- İstanbul Kanal’ın, ticari gemilere alternatif bir su yolu olması için, geçiş ücretlerinin İstanbul Boğazı geçiş ücretlerinden daha ucuz olması halinde, bu geçişlerden, mevcut kazancımızın üzerinde bir kar elde edilmesi mümkün değilken, proje kapsamındaki arsaların, yapılacak konutların ve iş merkezlerinin satışı, kanalın maliyetini karşılayacak mıdır? Bu satışlar için hedeflenen alıcı kitlesi belli midir?


….


Egemenlik demişken…Geçenlerde, tarihi ve mimarisi ile eski İstanbul’umuzun güzelliklerini barındıran Fatih ilçemize yolum düştü. Epeydir gidememiştim. Ağzım açık kaldı. Kendi ülkemde kendimi turist buldum. Neredeyse tüm dükkanların ismi Arapça. Etiketler Arapça, konuşulanlar Arapça…Tesadüf bu ya, eve dönünce de internette bir reklam videosu gördüm. Kanal İstanbul projesinin allanmış pullanmış görselleriyle, Arap televizyon kanallarındaki reklamı. Arap zenginlerini Kanal İstanbul’a yatırım yapmaya teşvik ediyorlar. Bu reklamları merak edenler, internet üzerinden benim gibi kolayca ulaşabilirler benzer görsellere.


Egemenlik kayıtsız şartsız milletimindir de…Ben “egemenlik” derken tam olarak ne anladığımızı çözemedim bir türlü…

 
 
 

2 Yorum


Bora Erkal
07 Nis 2021

Yazarın Notu:

Kanal İstanbul tartışmaları, bir çok farklı konuyu barındırsa da, temelde ekonomiktir.

Montrö Sözleşmesi ise politiktir, sapla samanı ayıralım lütfen.


Montrö Sözleşmesi her iki Boğazı da kapsar, bu yüzden Kanal İstanbul tek başına

Montrö’nün ihlaline sebep olamaz ancak Kanal İstanbul tartışmalarının Montrö Sözleşmesi tartışmalarını tetiklemesi tehlikelidir zira bu sözleşmenin sakatlanması her şekilde devletimizin aleyhinedir.


Montrö Sözleşmesi ile ilgili bir tartışmanın, Kanal İstanbul’un gerekçelerini haklı duruma sokma çabası ise sadece hedef şaşırtmadır.

Beğen

can.arig
06 Nis 2021

1..paragraph sebep, 3.paragraph sonuc.. sasmaz ve degismez

Beğen

Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page