Tarihte Türkler
- Bora Erkal
- 1 Nis 2021
- 3 dakikada okunur
Tarihçi değilim ve kesinliğini bilmediğim konularda ukalalık yapmak istemem. Sadece soy birliği konusunu işlemeden evvel, okuduklarımdan süzdüğüm bir kısım bilgiyi paylaşmak istiyorum.
İlk Türklerin, bundan 40-50 bin yıl kadar önce Orta Asya ve Sibirya arasında yaşayan melez ırklardan geldiği varsayılmaktadır. Bu insanların, taş devri fosillerinden anlaşıldığı kadarı ile Altay Dağları (bugünkü Kazakistan’ın doğusundan başlayıp Gobi Çölü’ne dek uzanan, Sibirya ve Moğolistan’ın güneyinde, Çin’in kuzeyinde kalan dağlar) boyunca yaşayan Brakisefal ırkı, Pamir bölgesinde (bugünkü Tacikistan’ın doğusu, Kırgızistan’ın güneyi, Çin’in batısı ve Pakistan’ın kuzeyi) yaşayan Dolikosefal ırkı, Güney Sibirya’da (Ural Dağları’ndan başlayıp Büyük Okyanus’a kadar uzanan ve çoğunluğu bugünkü Rusya içerisinde kalan bölgenin güneyi, Kazakistan, Moğolistan ve Çin’in kuzeyi) yaşayan Mongoloid ırkı ve Kafkas Dağları (Karadeniz ile Hazar Denizi arasında uzanan, bugünkü Rusya’nın güneyi, Türkiye’nin Kuzeybatısı, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan toprakları) boyunca yaşayan Kafkas ırkı karışımı olduğu söylenmektedir.
İnsan topluluklarının milletleşme süreci, avcı-toplayıcılıktan, çiftçi-çobanlığa geçmesi ile başlar. Türklerin atalarının M.Ö. 6000’lerde koyun yetiştiriciliğine başladığı düşünülmektedir. Bu dönem, atlı göçebe ve savaşçı Türk kültürünün başlangıcı olarak kabul edilir. Türklerin atalarının M.Ö. 1700 yılları sonrasında kitleler halinde Altay Dağları ile Tanrı Dağları (bugünkü Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki sıradağlar) arasındaki bölgeye yayıldığı ileri sürülmektedir.
Bu dönemlerdeki kayıtların yetersizliğinden, bilimsel olarak sağlıklı takip edilebilmesi henüz mümkün olmadığından, ispattan yoksun olsa da, ilk Türklerin, Asya ile Amerika kıtası arasındaki Kuzey Kutbuna yakın kara geçişi kapanmadan evvel, daha kuzeyden geldiği, hatta Kızılderililerle de bağlantısı olduğunu iddia edenler olduğu gibi, Sümerlerden sonra M.Ö. 3. yüzyıla kadar, bin yıla yakın bir süre tarihte yer alan, Anadolu toprakları dahil Tuna Nehri’nden Çin Seddi’ne dek uzanan bölgede çoğunlukla göçebe yaşayan halklardan oluşan İskitlerin de Türk olduğunu iddia edenler, hatta Türklerin kayıp Mu Kıtasından geldiğini iddia edenler bile vardır.
Kimi tarihçilere göre Türklerin atalarının ismi ilk olarak M.Ö. 2400'lere dayanan Çin kayıtlarında geçer. Türk dilinde bilinen en eski kayıt ise M.S. 8. yüzyıla ait Orhun kitabeleridir.
Bu kayıtlara göre Altay yörelerinde ''Atalar Kültü'' veya ''Koruyucu Ruh'' olarak bilinen, ölenlerin anısını yaşatmak ve ruhlarının heykeller aracılığıyla onları koruması amacıyla yapılmış sembolik heykellere Töz, Tös, Tör veya Töre denirdi. Törkün veya Türkün kelimesi de törelerin bulunduğu mabet anlamına gelirdi. Atalarımız da eski inançlarımıza bağlı kalarak bu kelimeleri benimsemişlerdir. Köktürk (Göktürk) yaratılış efsanesinde ise, bozkurttan türeyen, türemek filinden gelen Türük kelimesinin vurgulandığını görürüz. Bu kelimeler zamanla değişime uğrayarak günümüzdeki Türk kelimesine dönüşmüştür.
Bir toplum bilimi terimi olarak boy, ataları ortak, aralarında kan bağı olan insanlar topluluğudur. Bu topluluk hem ana hem baba soyundan birbirleriyle akrabadır, birkaç büyük ailenin bir araya gelmesi sonucu oluşur. Bu durum, her bireyin kendini kocaman bir aile içerisinde hissetmesine sebep olmuştur.
Türklerde budun ise, bir nevi boylar birliğidir. Budun sözcüğü, aralarında dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu olarak tanımlanmıştır. Budunlar, devleti oluşturan temel yapı taşlarıdır. Örneğin Büyük Hun Devleti hükümdarlarından Mete, çeşitli boylardaki yirmi altı budunu egemenliği altında birleştirmiştir.
Eski Türklerde kuvvet, cesaret, fazilet ifade eden kelimelerin boy ve budun adları olarak kullanılmasının yaygın bir adet olması neticesinde, zamanla Türk adı genişleyerek, güçlü, cesur, faziletli anlamlarında da kullanılmaya başlamıştır.
Bilinen ilk Türk devleti, M.Ö. 220 - M.S. 216 arasında tarihe çıkan ve Asya’nın büyük bir kısmında hüküm sürmüş olan Büyük Hun Devleti’dir.
Daha öncesinde Anadolu’ya göç etmiş kimi Türk boyları bulunsa da, Türklerin devlet olarak Anadolu’ya yerleşmesi, 1071 yılında Selçukluların kazandığı Malazgirt Zaferi ile başlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti öncesindeki son Türk Devleti olan Osmanlı İmparatorluğu ise, en parlak dönemini yaşadığı 16. yüzyılda, Fas'ın sınırlarından İran'ın sınırlarına, Güney Polonya'dan Güney Yemen'e kadar uzanan bir coğrafyada egemenlik kurmuştur.
Ancak bu kadar geniş topraklarda bir araya gelen farklı milletler arasında duygu birliği sağlanamadığından, din, mezhep, dil ve soy ayrımı ile beraber, yönetimdeki kusurların üzerine binen ekonomik sorunlarla yaşanan isyan ve karışıklıklara, emperyalist devletlerce uygulanan baskılara direnememiş, peş peşe gelen duraklama ve gerileme dönemi sonrasında dağılmıştır.
Bugünün Türkleri, hem Orta Asya'da İslam öncesinde yaşayan Türklerin hem de İslam öncesi eski Anadolu uygarlıklarının varisidir. Bu mirasa, hem İslam geçmişinden hem de Osmanlı geçmişinden devraldıklarını katmıştır.
Hem Batının hem Doğunun, Asya ve Avrupa uygarlıklarının iç içe geçtiği bu topraklarda koruduğumuz mirasın önemini ve değerini bilmek hepimizin sorumluluğudur.

Tanri Turk’u korusun!